YENİDEN MERHABA
Değerli Dostlar,
Baktım ki en son yazıyı yazalı neredeyse 1 yıl olmuş.
Geçen zaman içinde hayatlarımız yeniden normale döndü.
Seyahatlerimiz kaldığı yerden devam ediyor.
Odalarımızdan, evlerimizden dışarı çıkamazken şimdilerde yine, yeniden
dünyanın tozunu atmaya başladık.
Gezme, görme, yeme, içme tutkumuz yine depreşti.
Maskelerden kurtulduk çok şükür ve artık kendimizi en yakınlarımızdan koruma gerektiği
duygusundan da epey uzaklaştık.
Yeniden eller uzanmaya başladı ve şimdi tokalaşabiliyor hatta sarılabiliyoruz çok şükür.
Ancak insan olmanın getirdiği bir şey var.
Çok çabuk unutuyoruz.
Ve soru sormuyoruz.
Artık geçti ya, gerisi hiç mühim değil diyoruz.
Neler yaşadık artık düşünmüyor ve neden bunları yaşadık,
artık sorgulamıyoruz.
Doğrusu geçici ve zorunlu olarak açtığımız tefekkür defterini yine bir kenara bıraktık.
Her birerlerimizin kendi algısı ve idraki ölçüsünde tabi ki soruları ve cevapları vardı.
Fakir, iğneyi önce kendisine batırmak gerektiğini düşündüğünden önce her zamanki gibi
kendimden başlıyor.
Eline fırsat geçer geçmez , yine yollara düştü.
O şehir senin bu şehir benim.
Yine bir koşuşturmadır alıp başını gitmeye başladı.
Yine planlar, projeler, rezervasyonlar, telefonlarda iş görüşmeleri,
Yine yollar ve yolculuklar...
Kötü mü ki, ne güzel hayatımız tekrar düzene girdi diyoruz da
bu düzenden memnun muyduk bunu sormuyoruz.
Doğrusu sormayı yine unuttuk.
Yine ezbere yapma ve yaşama telaşının içine düştük.
O şehirden ne alınır, o ülkede ne yenir?
Orayı gördün mü?
Buraya daha önce gittin mi?
Bu dağlardan daha önce geçtin mi?
Bu koyda denize girdin mi? Vs. vs.
Demek istediğim bunların hiçbirisini yapmayıp evde kös kös oturmak değil tabi ki.
Bilen bilir.
Fakirin defterinde kötü yoktur.
Olanda hayır vardır.
Ve her şey de olması gerektiği gibi yerli yerindedir.
Ancak yapmamız gereken bunların hepsini yaparken, yani yerken, içerken, gezerken,
alışveriş yaparken, dünyayı keşfederken tefekkür defterini açık tutmaktır .
Mardin'i gördüm, dar sokaklarında yürüdüm. Bu şehir bana ne anlatıyor.
Bu şehrin sokakları, yapıları, evler, bana neler anlatıyor?
Konya'ya, Kayseri'ye, Kırşehir'e daha önce de gittim ama bunları acaba neden fark etmedim.
Gibi gibi sorularla aklımızı, zihnimizi, algımızı diri tutmaktan bahsediyorum.
Yoksa insanoğlu tarihin hiç bir devrinde olduğu yerde durmamış, tarih pek çok yolculuklara, göçlere, yer değiştirmelere sahne olmuş, bu dünyadan nice gezginler gelmiş geçmiştir.
Hepsinin son duraklarının da neresi olduğu malumunuz.
Anlatmak istediğim, zorunlu sebeplerle işletmek zorunda kaldığımız tefekkür mekanizmasını
unutmadan yine gezelim, görelim, keşfedelim.
Ancak neyi ne için yaptığımızı bilerek.
Eskiden önlüklerimiz ve yakalarımız vardı ilkokullarda.
Hani son ders zili çaldığında kendimizi sokakta oyunda bulurduk, eve geldiğimizdeyse yaka bir yanda, önlük bir yanda, çanta ne yanda belli değil :)
İşte o hesap biz de salgın döneminde mecburen, zar zor edindiğimiz ya da eriştiğimiz o algıyı ve idraki bir köşeye atmadan yapalım ne yapacaksak.
Gezmek mi, görmek mi, keşfetmek mi,
Eyvallah olsun gezelim, yiyelim, içelim, dünya güzelliklerle dolu, hele ki ülkemiz.
Dağlarımız, denizlerimiz, ovalarımız, insanımız kültürümüz.
Hepsi ayrı bir renk, hepsi ayrı bir güzellik.
Önce kendi nefsime söylüyorum her zamanki gibi.
Gez. gör, dolaş, hisset, anla fakat,
Unutma ki insanoğlu tüm dünyadakileri toplasan bir avucu dahi doldurmayan bir mikropla baş etmeyi başaramadı.
Bunca teknolojiye, bunca gelişmiş tıp bilimine rağmen.
Gözlerinle gördün, yaşadın, tüm bu olanlar acaba sana ne anlatmak istiyor olabilir?
O dönem hepimiz kendimize sorduk bunları.
Ama şimdilerde yine unutmaya mı başladık acaba?
İnsanoğlu unutur.
İnsanız unuturuz.
Aciziz ve yarımız.
En çok da bunu unuturuz.
Her şeyi yapabilecek güçte ve kudrette olduğumuzu düşünürüz.
Ta ki bir olay ya da bir sebep tam tersini hatırlatana kadar.
Başka sebeplere gerek kalmadan
anlamak gerekeni tertemiz anlayarak yola devam etmek.
Yarım dedik ya insanoğlu nasıl tamam olur?
Aciz dedik ya insanoğlu nasıl güç sahibi olur?
Unutur dedik ya insanoğlu, unutmadan nasıl devam eder yaşamaya.
Yolu yordamı nedir bu işin?
Var tabi ki olmaz mı !!!
Ne diyordu Rahmetli şairimiz Metin Eloğlu
Zurnanın Zırt Dediği Yer isimli şiirinin sonunda?
Peki ama, çaresi yok mu bu işin?
Ha şöyle, düşünmeye alışın.
Yani sözün özeti dostlar
Zurnanın zırt dediği yerdeyiz.
Bilmem anlatabildim mi?
