CİTTA SLOW: GÖLGESİNDE KENDİMİZİ DİNLEYEREK DİNLENDİĞİMİZ YAVAŞ ŞEHİRLER
- Gökhan Demir
- 8 Nis
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Nis
ANLAMAK İÇİN DİNLE
DİNLEMEK İÇİN YAVAŞLA
YAVAŞLAMAZSAN HİÇBİR ŞEY DUYAMAZSIN
''Başlangıçta insan kendisini besledi. Sonrasında sığınak ve korunma aradı: böylelikle evler, köyler ve kasabalar kuruldu.
Sonunda, hayatın giderek artan telaşlı, çılgın ritimleriyle birlikte makinelerin zamanı geldi.
Bugün insan kendi gelişiminin yarattığı birçok kaygıdan kurtulmanın hayalini kurmaktadır.
Daha huzurlu, sakin, düşünceli bir yaşam tarzını aramaktadır.
Bu çelişkili ve huzursuz yirminci yüzyılın sonunda bilge bir adam
Yaşamın Güzel Olduğu Kasabalar modeli yoluyla kurtuluşu önerdi.
“Geri alınan zamanla ilgilenen” insanların canlandırdığı,
meydanlar, tiyatrolar, atölyeler, kafeler, restoranlar,
kutsal mekânlar, bozulmamış manzaralar ve büyüleyici zanaatkârlar açısından zengin olan,
otantik ürünlerin ritimleriyle mevsimlerin yavaş ve cömert ardışıklığının hâlâ değerinin bilindiği, güzel tatlara ve sıhhate, dini ve geleneksel törenlerinin spontaneliğine,
yaşayan geleneklerin büyüsüne saygı duyulan kasabalar.
Bu, yavaş, sakin ve düşünceli bir yaşam tarzının mutluluğudur.''
Bu özgün hareketin böyle bir tanımı yapılmış CİTTASLOW TÜRKİYE sayfasında.
Değerli dostlar,
Hepimizin bildiği üzere çağımız sürat çağı, teknoloji çağı, hız ve hızlı düşünme çağı.
Her istediğimize anında ulaştığımız, yerimizden kalkmaya gerek dahi olmadan her türlü ihtiyacımızın kapıya geldiği, hatta yavaş geldi diye yakındığımız bir çağı yaşıyoruz.
Bu teknoloji, hız ve kolaylığın bir bedeli olacaktı elbette.
Şimdi bu bedeli de bir yandan ödüyoruz.
Kalabalık şehirlerde, yoğun negatif enerji birikimi, kimyasal, elektriksel ortamlar,
yoğun elektro manyetik dalgalar altında, yaşıyor, çalışıyor ve hayatımızı böyle YAŞIYORUZ.
Moda tabirle yaşıyoruz bu hayatı ya da hayat bize güzel:)
Dıştan bakıldığında böyle güllük gülistanlık,
içine girdiğimizde pek de dışarıya çıkmasını beceremediğimiz bir dilemma.
Dışarıdan türbe, içine girdim tövbe tövbe.
Anlayacağınız hal ve gidişat sıfırın az üzerinde:)
Her zamanki ikilemimizi tabi ki yaşayacağız.
Ne derler Allah kapı kapı gezdirmesin, dert verip de derman aratmasın:)
AMİN :)
Bu sorunları yaşamasaydık bahsettiğimiz CİTTA SLOW -SAKİN ŞEHİR kavramı da ortaya atılmazdı.
İnsanoğluyuz, elbette şartları zorlayacağız.
Önce başımızı türlü belaya sokacak, sonra da kapı kapı gezerek derman arayacağız.
Bu tarihin her devrinde böyle olmuştur.
Eşeğini kaybeden Nasreddin Hoca misali, hem eşeğimizden yakınacak, kaybedince velveleyi basacak, tekrar bulunca da sevineceğiz.
Pekiyi neydi bizim eşek?

Bizim eşek yarı kör yarı topal işimizi görüyordu ama ömrü bu çağa vefa etmedi.
Az buçuk alladık pulladık, semerini yeniledik vs ama para etmedi.
Bizim eşek kartpostal görünümlüydü, bir ara yoğun bakıma da aldık
ama pek çoğumuzun kız gibi Murat 124 dururken bizim kör topal eşeği gözü tutmadı tabi ki.
Büyük kentlerde nur topu gibi ruhsal rahatsızlıklarımız oldu.
Bunalımlar, migrenler, bulaşıcı hastalıklar,
memnuniyetsizlikler, şikayetler, yakınmalar derken yaşayıp gidiyorduk.
Hayat bir bilgelik okuludur.
Ancak bu bilgelik sizi deneyimlerde, yaşanmışlıklarda, zorluklarda bekler çoğu zaman.
Yani yolumuz bilgelikle genellikle yokuş çıktıktan, yeterli acı deneyimi yaşadıktan sonra kesişir.
İşte SAKİN ŞEHİR - CİTTA SLOW kavramı da şehrin bütün yükünü taşıdıktan sonra karşımıza çıktı.
İki yüz yıl beklemeseydik de olurmuş aslında.
Ne dedik yazının girişinde?
ANLAMAK İÇİN DİNLE,
DİNLEMEK İÇİN YAVAŞLA,
YAVAŞLAMAZSAN HİÇBİR ŞEY DUYAMAZSIN.
Ya da yumuşatalım biraz ifadeyi, duyarsın da bir halt anlamazsın.

Nereye koştuğumuzu pek de bilmeden, ajandalar hazırlıyor,
üç yaşında bebelerin yurtdışı eğitimi için bütçe hazırlamaya çalışıyor,
düz hesapla ortalama 60-70 yıl olan ömrümüzün dörtte üçünü gelecek planlarına,
geriye kalan dörtte birini de, geçmiş hatalarımıza hayıflanmaya harcıyoruz.
Dinlemek ihtiyaçtır,
Durmak ihtiyaçtır,
Dinlenmek ihtiyaçtır.
Etrafımızda ve daha da önemlisi kendimizde olanı biteni anlamak
kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Ama tüm bunları koşarken yapamayız.
Açıkçası hayat treninin bilgelik vagonuna koşarak yetişemeyiz.
Duralım, yavaşlayalım, sakinleyelim diye
eski durgun, stressiz, hayatın doğal sıradan akışında yaşandığı beldelerimizi
yeni bir gözle elden geçirerek, doğal, art niyetsiz, samimiyetle donatarak,
yıkıcı değil yapıcı bir kültürel öğe olarak düzenlediğimiz SAKİN ŞEHİRLER belirdi.
Tüm dünyada bir ağ olarak mevcut.
Ülkemizde son olarak 26 şehir bu unvana sahip.
İnsani, kültürel, doğal, temiz, sakin, huzurlu, ekonomik, ergonomik şehirler bunlar.
Kimi göl, kimi ırmak kenarında, kimi sahilde, kimi dağda, kimi ormanda.
Tüm bu sakin şehirler dört mevsim ziyaret edilebilir.
Her mevsim başka bir hissedişe, duyuşa, bakışa olanak sağlar.
Doğal alışveriş imkanı sunar, bol bol müze gezebilirsiniz.
Bisiklet yolları, sohbet edebileceğiniz kafeler, kültür merkezleri gözünüze çarpar bu şehirlerde. Türlü doğa sporları deneyebilir ya da izleyebilir, festivallere denk gelebilirsiniz.
En önemlisi önce yavaşlar, sonra durur, sonra da yetişilecek bir şey olmadığını kavrarsınız.
Boş bir zihinle suyun akışına, dalga seslerine ya da kuşların sesine odaklanırsınız.
Kendinizi dinlersiniz,
Dinlenirsiniz.
Şansınız varsa şehirde rızık peşinde koşarken neyi ya da neleri kaybettiğinizi hatırlarsınız.
Kendimizi düşünmek gün içinde en az yaptığımız şey.
Kendimizi, hayatımızı, yaşadıklarımızı şöyle bir teraziye koyup, ne yapıyorum ben demek.
Nereye yetişmeye çalışıyorum acaba?
Hiçbir şey götüremeyeceğim bu dünyada neleri biriktirmenin derdindeyim?
Ruhum dinginliği özlerken saatler, günler, aylar hatta yıllar geçip giderken,
Neyin kafasındayım ve biraz düşününce pek saçma gelen bu yorgunluk neyin yorgunluğu?
BU sorulara cevap arayanlarca geliştirildi CİTTA SLOW- SAKİN ŞEHİR kavramı.
Yani aslında bir cevap değil bir sorudur sakin şehirler.
Kendimize sormayı akıl etsek de çok zaman es geçtiğimiz ötelediğimiz bir soru.
Yanıt olarak da ipuçları barındırır içinde.
Doğal olarak her ne kadar aynı yere çıksa da hepimizin ipinin diğer ucu bizdedir.
Soru şu biz neredeyiz?
Ya da nerede olduğumuzu zannediyoruz?
Aramayı akıl eden,
Dinlemeyi bilmelidir,
Bilmiyorsa da öğrenmelidir.
Dinlersen duyarsın, dinlemezsen duyacağın çok çok uğultu ya da gürültüdür.
Radyo frekansını ayarlamak gibi.
Aynı frekansa getirmezsek kulağımızı sadece cızırtı duyarız.
İşte sakin şehir kavramı bu frekans ayarlamasının küçük ölçekli bir denemesidir.
Tabi ki anlayana.
Tabi ki dinleyene.
Tabi ki merak edene.
Ne yapıyorum?
Spoiler vermiyorum.
Balık vermiyorum.
Balık tutmayı öğretmek ne haddime.
Yalnızca balık tutma isteği aşılamaya çalışıyorum.
En kısa zamanda bulunduğunuz bölgede mutlaka olan yakın bir
CİTTA SLOW logosu arayın ve yavaş yavaş tadını çıkara çıkara ve yapabilirseniz bir gece de kalarak en azından takkeyi keyifle önünüze koyun ve bir günlüğüne de olsa kendinizi dinleyin.
Bir gün de olsa yavaşlayın ve koşarcasına yol aldığınız hayatı bir nebze yavaşlatın.
BU yazıyı okuyan hasbelkader bu SAKİN ŞEHİRLER' den birinde yaşıyorsa,
Ne mutlu onlara ki,
onlar emin beldedeler,
Farkında olsalar da, olmasalar da..
Bir başka yazıda buluşmak üzere
Hoşça kalın.
Yorumlar