BASEL : TEK ŞEHİR ÜÇ ÜLKE
- Gökhan Demir
- 23 Ara 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 24 Ara 2024

Basel, Basileus, Büyük Kral. Vasil...
Kanton Basel Stadt
Nice şehirler, nice imparatorlar,
İmparator, Kral, Sultan isimleriyle anılan nice beldeler gördük.
Nice isimlerin gelip geçtiğini, geriye ne kaldığını gördük.
isimden ve resimden başka bir şey kalmadığını da.
Unvanıyla anılan aristokrat bir şehir Basel.
İsmini eski Yunan'dan, cismini orta çağdan alan bir zengin şehir.
Hiç mi zengin şehir görmedik diyene
zenginliğin ne ifade ettiği sorulmalıdır.
Zenginlik yokluktan gelen varlıktır.
Basel'deki olmasa da olur demenin zenginliğidir.
Lüks restoranlar, zengin menüler,
şık oteller, görmemişçesine her bir yanı
kaplayan reklam panoları olmasa da olur zenginliği.
Zenginlik bir varlık durumu değil, var olma, hissediş durumudur.
Basel zengin bir şehir değil aslında zenginliği olan bir şehirdir.
Ne demişler anlayana sivrisinek saz,
anlamayana davul zurna az.
Basel her şeyden önce değişmeyen bir şehirdir.
Roma'dan Orta Çağa,
şehre giriş kapıları, manastırları,
pazar yerleri ve Ren nehrinin
iki yakasını birbirine bağlayan köprüleriyle
yüzlerce senelik görüntüsünü koruması da ayrı bir zenginliktir.
Avrupa Skolastiğinin, Hümanizm' inin, baskı ve matbaanın , burjuvazinin
geliştiği bir şehir olarak kimliğini hep korumuştur.
Ve bu kimliği ve özgünlüğü ile hiç kimseye hiçbir şey satmaya çalışmaz.
Alacağını almış, satacağını satmıştır çoktan.
Kapitalizmin pek çok sektörünün,
özellikle de ilaç sektörünün beyni ve deposudur.
Turizmden turizm yapmadan,
para kazanmanın zenginliğini görürsünüz burada.
İster gel, ister gelme zenginliği.
İster al, ister alma rahatlığı.
Gir oyna çık oyna dinginliği.
Huzuru severiz,
Huzurlu şehirleri severiz.
Bize de böylesi sevdirildi.
İnsanların birbirinin üstüne basmadığı,
kimselerin bağırıp çağırmadığı.
Tevazu ve hoşgörünün egemen olduğu beldeleri severiz.
Ruhumuz böylesini ister.
Basel böyle bir şehir.
Sıradan, sade, huzurlu, dingin ve kelimenin tam anlamıyla
hayatın kelimelerinin ağızdan tane tane döküldüğü bir şehir.

Belki ne bir Fransa, ne bir Almanya ve ne de tam olarak İsviçre.
Ama aynı zamanda üçü de.
Ve üçünün de arasından süzülen Ren nehriyle tam da bu üç ülke.
En ilgi çeken noktalarından biri de budur.
Bir tekneyle Ren nehrinde gezintiye çıktığınızda üç ülkenin birbiriyle kesiştiği noktayı ( Le Dreiländereck) görmeniz hatta burada yürüyüş yapmanız mümkün.
Büyük şehirlere alışkın bünyelerde köy hissi uyandırabilir.
Köylerin zenginliğini anlamayan onu basit ve sıradan buladursun,
O da bu afili kibri elinin tersiyle itecektir.
Bir ucundan bir ucuna 15-20 dakikada geçersin ,
içinden geçtiğini bile anlamazsın.
Ama bilirsin ki her beldenin sırrı detayında gizlidir,
sokak aralarında, insanların yüz ifadelerinde,
birbirlerine karşı tutum ve davranışlarında.
Çarşıda, pazarda anlaşılır huyu suyu.
O yüzden peşin hükümlerden kaçınmak gerekir.
İşte en önemlisi de bu.
Kimi tekdüzelik görür, sıradanlık görür, bayağılık görür.
Kimi de o basitliğin, sıradanlığın, bayağılığın içindeki
rengi ve ahengi görür.
Renk gören, denk görür.
Ayrım gözetmez.
Özündeki birlikteliği, cevherindeki ışıltıyı görür.
Basel özündeki ile yüzündeki mesafenin
pek az olduğu bir şehirdir.
İçi dışı bir.
Olması gerektiği gibi ya da olduğundan daha afili falan değil.
Tam da olduğu gibi.
Gördüğün gibi.
Katedralleri, manastırları, resmi binaları,
müzeleri, soğuk havasına karşı sıcak insanları,
dakikası dakikasına işleyen bir toplu taşıma sistemi,
temiz caddeleri ve sokakları ve medeni kelimesinin
anlamına uygun düşen bir şehirdir.
Medine, şehir demektir kelime anlamıyla
ve medeniyet kelimesi de şehirleşmeden gelir.
Şehrin kalabalık, gürültü, saygı yoksunluğu, anlayışsızlık, ötekileştirme
ve kaos olmayıp tam tersine medeni bir yerleşim yeri olduğunu görmeyi
insanların insanca yaşadığı, saygının, empati ve anlayışın hak ettiği
yeri bulduğunu görmek istiyoruz.
Bu bilince yaklaşan en azından etrafında gezinen şehirlere
gıpta etmemek elbette mümkün değildir.
Basel şehirlerden bir şehir.
Görüntülerden bir görüntü,
kurgulardan bir kurgu.
Oyunlardan bir oyun.
Ama hoşgörülü bir şehir,
Hoş bir manzara,
Abartısız bir kurgu
ve sevimli bir oyun.
Daha ne şehirler, ne manzaralar,
ne kurgular, ne oyunlar var dünya sahnesinde.
Böylesini sevdiğimizden,
gördüğümüz, sevdiğimiz,
bize sevdirilen yönüyle anlattık.
Bir diğer yazıda görüşmek üzere.
Hoşça kalın...
Yorumlar