İPEK YOLU ANKARA İSTANBUL ROTASI
ADAPAZARI- BOLU- ANKARA
Sapanca, Geyve, Taraklı, Göynük, Mudurnu, Beypazarı, Güdül, Ayaş
Tarihi İpek Yolu güzergâhının Anadolu’daki parçalarından biri olan ve İstanbul üzerinden Avrupa’ya ulaşan bölümü üzerinde bulunan Ayaş-Sapanca Koridoru, Adapazarı, Bolu ve Ankara illeri, Sapanca, Geyve, Taraklı, Göynük, Mudurnu, Beypazarı; Güdül ve Ayaş ilçelerini kapsamaktadır. Bölgede, Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğuna ait eserler ve çok sayıda sivil mimarlık örnekleri bulunmakta olup, tarihi açıdan zengin bir dokuya sahiptir.
Bölge tarihte olduğu gibi günümüzde de kültür ve ticaret konusunda Türkiye’nin en önemli iki kenti olan Ankara- İstanbul güzergahında bulunduğundan önemli bir potansiyele sahiptir. Ayrıca bölge doğal güzellikleri açısında da zengin bir yapıya sahip olduğundan, bölgenin pansiyonculuğun ağırlıkta olduğu bir turistik rota olduğunu söyleyebiliriz.
Ankara İstanbul arasını keyifli bir rota haline getirmek isteyenlere öneriyoruz.
AYAŞ-SAPANCA İPEK YOLU TURİZM KORİDORU
Ankara - İstanbul arasını keyifli hale getirmek için inanılmaz keyifli bir rotadır.
Aşağıda göreceğiniz detayları RAILLIFE dergisi mayıs 2018 sayısından aldım.
Rota üzerindeki tüm altyapı ise Doğu Marmara ve Ankara Kalkınma Ajanslarının çalışmalarıyla tamamlanmıştır.
İpek Yolu Belediyeler birliği de bu çalışmalar kapsamında oluşturulmuştur.
Yol üzerinde bulunan Osmanlı döneminden kalma yapılar, Klasik kasaba yaşamı, geleneklerimiz, ahşap evlerimiz, yörelerin klasik mimarisi, doğal zenginliklerimiz, ormanlar, göller, termal kaynaklar, muhteşem bir turistik potansiyel sunar.
Ankara İstanbul arasını defalarca gittim ama bir kere olsun Göynük'te Akşemsettin Hazretlerinin türbesine uğramadım ya da Mudurnu'da Ahilerin adetlerinin halâ yaşatıldığı çarşıda dolaşmadım, Beypazarı'nın havuçlu lokumundan hiç tatmadım diyorsanız şimdi yoldan çıkma zamanı diyorum. Otoyoldan 4 saatte gidebileceğiniz bir yolu bir gün uzatın ve pansiyon olarak hizmet veren cumbalı ahşap bir evde kuş sesleriyle uyanın.
Ya da tatile çıkarken 3 gün de, gidişte ya da dönüşte bu rotaya ayırın.
Beni dinlerseniz pişman olmazsınız.
AYAŞ
Gurmeler kulak versin; güveci, kapalı pidesi ya da bazlamasından bahsetmeden önce Ankara’nın sevimli ilçesi Ayaş’a yapılacak övgüleri sıraya koymak gerek. Binlerce yıldır kullanılan termal kaynakları, Roma dönemi hamamları ve Selçuklu kaplıcaları bugün hala şifa arayanların ajandasında yerini alıyor. Vadi içindeki ilçenin, yeşilliği ve temiz havası da cabası. İyi Tarım uygulamaları yapılan ilçe, domatesi ile de meşhur. Tarihi İpek Yolu üzerindeki Ayaş, Osmanlı’da da önemini yitirmemiş, ilim, sanat ve devlet idaresinde önemli kişiler yetiştirmiş. Mesela ismiyle camisi bulunan Bünyamin Ayaşi Hazretleri… 15. yüzyıla tarihlendirilen Ulu Cami de görmeye değer. Burayı solumak için, ister tarihi dokuya sahip sokak ve evlerini gezin ister Kumludoruk Tepesi’nde yamaç paraşütüyle Ayaş’ı bir başka açıdan seyredin.
Ayaş’ın dut ağaçları öyle boldur ki, her yıl haziranın son haftası Dut Festivali yapılır.
Ayaş Evleri - Ankara
Vadi tabanındaki çarşı alanının çevresinde ve kuzeyde vadi yamaçlarında organik bir dokuda yoğunlaşan Ayaş Evleri mimari özellikleri acısından geleneksel Türk evlerinin tipik özelliklerini taşır. Genellikle iki katlı ve yarı kargir, yarı ahşap olan evlerin zemin katında ahır, kiler ve büyük evlerde hizmetkar odası gibi mekanlar bulunur. Asıl yaşama alanı olan üst katlarda sofa etrafına konumlanan iki veya üç odanın yanı sıra mutfak ve tuvalet-banyo gibi mekanlar bulunur. Dış yapıda balkon biçiminde çeşitli türde çıkmalar ve ahşap kafesli pencereler görülür.
GÜDÜL
MAĞARALARIN GİZEMİ
Bir nehirin üç kolu içinden geçiyorsa, o yerin sarıçam ve köknar ormanlarıyla hemhal olduğuna şaşmamak gerek. Bolu Dağları’nın uzantısı olan sıradağların arasındaki Sorgun Göleti ve Yaylası’nda da yeşilin her tonu bunu adeta doğruluyor. Sakarya Nehri’nin bir kolu olan Kirmir Çayı Vadisi’ndeki konumuyla Güdül, M.Ö. 2000’lere ait, insan eliyle kayalara oyulmuş mağaraları, taş mimarinin ahşapla uyum içinde varolduğu asırlık evleri, minyatür kanyonu ve kendine özgü peri bacalarıyla, heyecan verici bir keşif. Çayın hemen karşısında, su boyunca kayalara oyulmuş mağaralara ulaşmak için uzanan asma köprüden geçmek için insan sabırsızlanıyor. İnönü Vadisi’nde erken Hristiyan dönemi kiliseleri var. Hristiyanlığın yayıldığı sırada, ilk Hristiyan Romalılar’ın mağaralarda saklandığı haç işaretlerinden anlaşılıyor. Bizanslılar’ın da ayak bastığı bu topraklar 1071’den sonra Anadolu Selçukluları’nın hakimiyetine geçiyor.
Güdül bebekleri, iğne oyası çiçekler ya da Güdül leblebisi aklınızda olsun.
BEYPAZARI
RUHUNU KORUMAK
Ankara’ya 100 km mesafedeki Beypazarı’nın dokusuna, bir zamanlar çocukların uçurtmalarını uçurdukları Hıdırlık Tepesi’nden bakmalı. Konaklar, köklü gelenekler ve saray mutfağı… Birçok tarihi konağın bulunduğu Alaaddin Sokak, Beypazarı’nın en çarpıcı sokağı. Yöresel ürünlerin satıldığı tezgahlarda Beypazarlı ev hanımlarının tarhana, ev makarnası, cevizli tatlı sucuk ve bazlama gibi ürünlerini tatmanın yanısıra dolap içi banyoları, sofaları ve sandıklarıyla buraya özgü tarzda döşenmiş pansiyon konakları ve müzeleri de gezmek mümkün. 1928 yılına ait Rüstempaşa Okulu, bugün Beypazarı Kent Tarihi Müzesi… 19. yüzyıla ait Abbaszade Konağı ise Yaşayan Müze… Bir taş fırından bir yıl boyunca tazeliğini koruyabilen, tereyağlı Beypazarı kurusu almak için Demirciler Çarşısı’ndan yukarı doğru çıkarken sağda klasik Osmanlı şehir içi hanları tarzındaki, 17. yüzyıla ait Suluhan Kervansarayı dikkatinizi çekecektir. Çarşının sonunda, havuç lokumu dahil ilk kez tadabileceğiniz birçok ürün satan, merak uyandıran dükkanlar sıralanmış. İmaret Meydanı’nda, kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarını sergileyen dükkanlarda alışveriş yapmak mümkün.
Beypazarlılar’ın, hoş bir felsefeleri var; dünyada hâlâ yapılacak bir şeylerin kaldığını vurgulamak için evlerinin üst katlarını işlemeden bırakıyorlar.
NALLIHAN
İPEK İĞNE OYALARININ İNCELİĞİNDE
Taptuk Emre’nin kızı Bacım Sultan, evlendiği gün ata bindirilip damat evine götürülürken bir ağacın altına oturup, ‘ben yolu yarıladım, damada söyleyin o da yolu yarılayıp yanıma gelsin’ demiş ve ağacın altına gelen damatla kurdukları dergahta, ölünceye kadar birlikte yaşamışlar. Şair ve eren Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli Dergahı’nda bulunduysa da, Hacı Bektaş Veli’nin kendisini Nallıhan’daki Taptuk Emre Dergahı’na gönderdiği biliniyor. Osmanlı dönemi eserlerinin de boy gösterdiği Nallıhan’a, 1599 yılında, Osmanlı-İran antlaşmasından dönerken uğrayan Nasuh Paşa, burada camiler ve hanlar yaptırmış. Bunlardan biri 46 odalı, kagir Koca Han. Altındaki dükkanlarda el sanatları ve iğne oyaları satan dükkanlar var. İpek Yolu’nun durağı Nallıhan’da kadınlar bugün de ipek iplikleri işleyip geçmişe yeniden hayat veriyorlar. Nallıhan’a doğru yol üzerindeki Davutoğlan Kuş Cenneti, Manyas’tan sonra Türkiye’nin en büyük ikinci kuş cenneti. Çam ormanlarıyla kaplı Sarıçalı Dağı zirvesine yakın bir çayırdan kıvrılarak geçen ve 50 metreden aşağı dökülen Uyuz Suyu Şelalesi’nin manzarası seyre değer.
Kapama pilavı, bayram çöreği ve höşmerim denemeye değer yöresel tadlar.
MUDURNU
AHİLİK KÜLTÜRÜNÜN KALESİ
Mudurnu’nun tek şansı sınırları içinde, dünyaca ünlü Abant Gölü’nün yer alması değil kuşkusuz. Mudurnu esnafı tıpkı 150 yıl öncesindeki gibi, her Cuma esnaf duası yapıyor, pirlerini anıyor, dürüst ve bereketli bir iş için dua ediyor. Bu gelenekle UNESCO’nun dünya miras alanları geçici listesinde yer alan Mudurnu’nun geçmişinde Ahilik kültürüyle yerleşen güçlü bir dayanışma anlayışı var. Derin bir vadinin içine kurulu, bu eski Osmanlı yerleşimini ikiye bölen dere üzerindeki ahşap köprülerden geçip konakların arasında dolaşırken, yüzyıl öncesinin saltanatı, estetiği ve sindirilmiş yaşam kültürü hakkında kaydadeğer bir fikir ediniyor insan. Kapıları, kapı kulpları, sofaları ve tavan göbekleriyle, Armutçular Konağı ve Keyvanlar Konağı gibi asırlık aile konakları yeniden soluk alıp veriyor. Konaklarda yapılan kaşıksapı, cevizli ekmek ve ev baklavası gibi tadları ve meşhur Saray Helvası’nı da tatmalı. Meydandaki Yıldırım Beyazıt Camii’yi, hemen yanındaki hamamı ve depremin ardından restore edilen üç katlı saat kulesini atlamayın. Doğaya kavuşmak için; Şeyh-ül Ümran Tepesi, Karamurat Gölü, Sülüklügöl, Akkayalar Travertenleri var.
Mudurnu, Sarot ve Babas başta olmak üzere birçok termal su kaynağına sahip.
GÖYNÜK
KARAÇAM ORMANLARI ARASINDA
Şeker fasulyesi, uhut marmeladı, tokalı örtüleri ve tahta oymacılık eserleriyle ünlü Bolu’nun ilçesi Göynük, barındırdığı 20. yüzyıl başlarına ait Türk evleri, tarihi cami, türbe, çeşme, hamam, kule ve hazire ile bir kentsel sit alanı. Yöredeki en güzel Osmanlı mimarisi örneği, Gazi Süleyman Paşa Camii (1331-1335). Aynı döneme ait Gazi Süleyman Paşa Hamamı için, Evliya Çelebi Ankara ve İstanbul’da dahi bir benzerinin olmadığını söyler. Göynük’ün simge yapısı Zafer Kulesi, ilçeye hakim tepeye 1923’te Cumhuriyet döneminin ilk kaymakamı Hurşit Bey tarafından yaptırılmış. Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin için yaptırdığı Akşemseddin Hazretleri Türbesi, Osmanlı ağaç oymacılığının en güzel örneklerine sahip. Debbağ Dede ve Ömer Sıkkın türbeleri de ziyarete açık. Tarihi Arasta Çarşısı alışveriş meraklılarının uğrak yeriyken trekking tutkunları için Göynük ideal bir destinasyon. Karaçam ormanları arasında yürüyüş yapabilir, Sünnet Gölü ve Çubuk Gölü’nün doğasında mola verebilirsiniz.
Göynük’ün Ramazan sofraları ünlüdür. Bir ay boyunca ard arda 12 çeşit yiyecekle açılan oruç adeta bir şölene dönüşür.
TARAKLI
GEÇMİŞİN HAKKINI VERMEK
Taraklı’nın karakteri, arnavut kaldırımı sokakları, cumbalı, renkli evleri… İçinden Göynük Deresi’nin aktığı, ormanlarla çevrili, havası rutubetsiz ve tertemiz olan Taraklı’da birçok konak artık turistleri ağırlıyor. Geçmişten hoş bir detay; yük taşıyanların soluklanmaları için dinlenme taşları var. 16. yüzyılda Tarihi Hamam’ın buharıyla ısıtılan, Mimar Sinan’ın eseri Kurşunlu Camii, yatırlar ve Osmanlı hamamları görmeye değer. Yunus Paşa Çarşısı Sokak’ta eski haline kavuşmuş dükkanlar var. Asırlar önceki halini koruyabilmiş bir de arastası; Orhangazi ve Yunus Paşa çarşıları… Küçükhan’da yöresel ürünleri ve yerel yemekleri tatmak mümkün. Burada özgün yemek Nohutlu Mantı. Buraya ismini veren ve şimşir ağacından ya da manda boynuzundan yapılan tarakları bulmak zor ancak ağaç oyma el işleri yeniden canlanıyor. Taraklı’ya 10 km mesafedeki Kemaller köyünde kaşık yapımı sürüyor. 1900’lü yıllarda Taraklı kaşıkları Paris’te sergilenmiş. Yusuf Bey Mahallesi’nde yedi asırlık bir çınar ağacı var. Osmanlı devleti topraklarına kattığı her yerleşimde çınar ağacı dikerdi.
Geyve-Taraklı-Göynük kaydadeğer bir trekking rotası. Baharda, 21 km mesafedeki Karagöl Yaylası’na köylerden akın oluyor.
GEYVE
DOĞAL GEÇİT
Nüfusunun yüzde 70’i tarımla uğraşan ve Türkiye’nin önemli ayva yetiştiricilerinden olan Geyve için Sakarya Nehri ovadaki tarımın can suyudur. Yıldırım Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim’in doğu seferlerine giderken Sakarya Nehri üzerindeki Ali Fuat Paşa Köprüsü’nü kullandığı biliniyor. Evliya Çelebi’nin de buradan geçerek Geyve-Taraklı-Göynük-MudurnuNallıhan-Beypazarı güzergahını izlediği Seyahatname’sinden anlaşılıyor. Demiryolu ile telgraf ve telefon hatlarının geçtiği Geyve, Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir noktaydı. Buna bağlı olarak Kuvai Milliye Müzesi görülmeye değerdir. Kurtuluş Savaşı kahramanlarından, Geyve savunması komutanlarından Ali Fuat Cebesoy’un mezarı, İkinci Beyazıt Köprüsü, Çoban Kalesi, Kırcılar Kilisesi harabeleri Kurtbelen Kilisesi harabesi görülmeye değer. Maksudiye köyü sınırları içinde bulunan Doğançay şelalesi bir tabiat anıtı ve keyifli bir gezi alanı.
NOSTALJİ
Sinema filmlerinde boy gösteren ve ikinci derece doğal sit alanı olan tarihi Doğançay Tren İstasyonu görülmeye değer.
SAPANCA
GÖLÜN İHYA ETTİĞİ...
İstanbul’dan uzaklaşmak isteyenler için bir nefes; Sapanca… Sapanca Gölü, doğa turizminin belkemiği. Göl çevresinde tam 69 kuş türü belirlenmiş. Esentepe’den gölü seyretmeyi de ihmal etmemeli. Otel, restoran ve kamp alanlarıyla göl çevresi Sapanca’nın en canlı yeri. Ormanın içinden geçerek varılan İstanbuldere köyünde ise serpme kahvaltı ya da alabalık ziyafeti olmazsa olmaz. Osmanlı veziri Hasan Fehmi Paşa tarafından, Mahmudiye köyünde yaptırılan bezemeli Hasan Fehmi Paşa Camii (1885) ve özgün yapısını koruyan Rahime Sultan Camii (1892) görülmeye değer. Tarih boyunca Frigyalılar, Bitinyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar’ın yerleşim yeri olarak kullandığı Sapanca’daki tarihi yapılar arasında Bizans döneminden kalma lahit ve mezar taşlarının yanısıra Kurtköy Köyiçi mevkiinde, son Bitinya kralının saklanmak için yaptırdığı kalenin kalıntıları da var.
AKTİVİTE
Balık tutmak, yüzmek ya da çevresinde gezinti yapmak Sapanca Gölü’nün zevkli aktiviteleri.